Demokrat Parti Devri
Bediüzzaman, 14 Mayıs 1950’de başlayan Demokrat Parti devrini, 23 Ağustos 1953’e kadar kaldığı Emirdağ’da karşılamıştı.
Halkın yüzde yetmişinin oyunu alarak Mecliste ezici bir çoğunlukla hükümet olan Demokrat Parti devrinde yine tam anlamıyla
rahat bir hayat geçirmedi. Daha önce kendisine her nevi zulmü reva görmüş olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin saldırı
ve iftiraları, çok partili demokratik hayata geçildikten sonra Demokrat Partiyi desteklediği için yine devam etti. CHP
yanlısı yarı resmi gazeteler, sık sık aslı olmayan haberler ve iftiraya dayalı abartılı propagandalarla karalama
kampanyasına devam ettiler. Bununla, hem insanları Risale-i Nurlardan uzaklaştırmayı hem de iktidardaki Demokrat
Parti’yi yıpratmayı hedefliyorlardı. Bir yandan Demokratların Risale-i Nurlara karşı cephe almasını sağlamaya çalışıyorlar,
bir yandan da baskı yapmaya sevk ettikleri Demokratlarla Nur talebelerinin arasını açmaya çalışıyorlardı. Diğer
taraftan da mahkemeler dava açmaya devam ediyordu. 1951 yılında Emirdağ’da şapka meselesinden Bediüzzaman’a bir
dava açılmış ve ifadesi alınmıştı. Bundan hemen bir yıl sonra da İstanbul’da, Gençlik Rehberi adlı kitabı hakkında
bir dava daha açılmıştı. Bediüzzaman bu davanın duruşmasına katılmak için İstanbul’a gitti. Sirkeci’deki Akşehir
Palas Oteli’ne yerleşti.
O yıllarda adliye binası olarak hizmet veren ve bugün Büyük Postane olarak anılan binada, 22 Ocak 1952 tarihinde yapılan
duruşmaya katıldı. Bu duruşma ertesi gün bir gazetede “Seksenlik Pirin Duruşması”60 başlığıyla yer almıştı.
Yargılamaya 19 Şubat 1952 tarihinde yapılan ikinci bir duruşmayla devam edildi. Duruşmayı kalabalık bir topluluk da
izlemişti. Celse sonunda izleyenlerin alkışları arasında salondan ayrılan Said Nursi, ikindi namazını kılmak için
Sultanahmet Camii’ne gitti. 5 Mart 1952’de yapılan son duruşmada, dava konusu kitabın 1943 yılında Denizli
mahkemesinden beraat kararı aldığı ve bu kararın da Yargıtay’ca onaylanmış olduğu anlaşıldığından mahkeme
heyeti, men-i muhakeme kararı vererek davayı sonuca bağladı. Mahkeme salonundaki kalabalık dinleyici grubu, kararı yine
alkışlarla karşıladı.
Gençlik Rehberi Davası’nın beraatle sonuçlanmasının ardından İstanbul’dan ayrılan Said Nursi, Emirdağ’a döndü.
1953 yılının bahar mevsimin başında, Eskişehir yoluyla tekrar İstanbul’a gitti ve Beyazıt’taki Marmara Palas
oteline yerleşti. İstanbul’da bulunduğu zaman içerisinde Marmara Palas Oteli’nden ayrılarak Fatih, Çarşamba’da
ahşap bir eve taşınmıştı. Burada hem risalelerin neşriyatıyla meşgul oluyor, hem de İstanbul’da kısa gezintilere
çıkarak bazı ziyaretlerde bulunuyordu. O yıl İstanbul’un fethinin 500. yıl dönümüydü. Bediüzzaman, fetih yıldönümü
için düzenlenen törende de hazır bulunmuştu. Bu arada Fener Rum Patrikhanesini ziyaret ederek Patrik Athenagoras ile görüştü.61
Bediüzzaman, Ortodoks Rum Patriğine Hazret-i İsa’nın gerçek dinini kabul edip, Hz. Muhammed’in (asm) Peygamber,
Kur’an-ı Kerim’in de Allah’ın kitabı olduğunu tasdik etmeleri halinde, ehl-i necat olacaklarını bildirdi.
İstanbul’da yaklaşık üç ay kadar kalan Bediüzzaman, 1953 yılının ortalarında Emirdağ’a döndü. 23 Ağustos
1953’te de Isparta’ya yerleşmek üzere geldi. Isparta’da açılan bir davanın daha sorgu hakimliğinde iken
reddedilmesi ile artık onun hayatında mahkemeler devri kapanmıştı. Ancak, CHP yanlısı komitenin ve gazetelerin Bediüzzaman
ve Demokrat Parti aleyhindeki tavırları devam ediyor, aleyhteki propaganda ve baskılar her geçen gün yoğunlaşıyordu.
Günlük gazetelerden bütün gelişmeleri takip eden Bediüzzaman ise çektiği telgraflarla Demokratların müsbet
icraatlarını tebrik ediyor, talebelerine sık sık yazdığı mektuplarla onlara yardımcı olmalarını tembihliyor ve seçimlerde
oy kullanmanın önemi üzerinde durarak, Demokratlara verdiği desteği açıktan açığa ortaya koyuyordu. Bu arada tek
parti istibdadından yana olanların çevirdiği entrikaların tuzağına düşmemeleri için de iktidar partisini devamlı
ikaz ediyordu.
Bediüzzaman, ezanı asli şekline çevirip, Milli Eğitim müfredatına din derslerini koyup, Kur’an kurslarının açılmasını
serbest bırakıp, kapalı olan türbe ve camileri onarıp açarak daha önce yapılan dini tahribatı tamire yönelen
Demokrat Parti iktidarıyla bir nebze olsun rahat nefes almıştı. Risale-i Nurlar artık serbestçe her yerde bulunuyor,
muhtaçların ellerinde dolaşıyordu. Böylece Bediüzzaman, din düşmanlarına karşı kendisine yapılan bütün haksızlıklara
rağmen hukuki bir zeminde kalarak verdiği hukuk savaşından, kelimenin tam anlamıyla zaferle çıkmıştı. Uzun süre
devam eden ve sürekli kamuoyunun gündeminde yer alan Bediüzzaman’ın mahkemeleri, Risale-i Nur’un ilanı hükmüne geçmiş,
Anadolu insanı aradığını nerede bulacağını bu sayede öğrenmişti. Artık, gençlerin ve mekteplilerin iman
hakikatlerinden hakkıyla istifade edebilmesi için yeni yazıyla yazılan Risaleler matbaalarda sürekli basılıyor, yurdun
her yanına dağıtılıyor ve her geçen gün imanını onunla kurtaranlara yenileri ekleniyordu. Bu arada Bediüzzaman’ın
Tarihçe-i Hayatı talebeleri tarafından kaleme alınmış ve bizzat kendisi tarafından kontrol edildikten sonra gerekli düzeltmeler
yapılarak Risale-i Nur Külliyatı’na dahil edilmişti.
Bediüzzaman, bundan sonraki hayatını daha önce sürgün ve mahpus olarak gittiği yerlerdeki dostlarını ziyaretle geçirecekti.
Merkez Isparta olmak üzere sık sık kısa seyahatlerle Afyon, Emirdağ, Eskişehir, Eğirdir ve Barla’ya gidiyordu. Eski
mekanlarını ziyaret ediyor, dostlarıyla görüşüyor, talebelerine dersler yapıyordu.
2 Aralık 1959’da Ankara’ya yaptığı ziyaret artık Bediüzzaman’ın veda seyahatlerinin başladığını gösteriyordu.
Ankara’da bir gece kalarak dost ve talebeleriyle görüştükten sonra 3 Aralık 1959 günü Ankara’dan Emirdağ’a,
oradan da Isparta’ya gitti. Ancak, on beş gün sonra tekrar Emirdağ’a döndü. Konya’daki talebelerinin daveti üzerine
19 Aralık 1959 günü Emirdağ’dan ayrılarak Konya’ya gitti. Burada talebeleriyle görüştü ve Mevlana’nın türbesini
ziyaret etti. Aynı gün Isparta’ya gitmek üzere Konya’dan ayrıldı.
Ankara’daki talebeleri yine ısrarla kendisini davet etmekteydiler. Bu ısrarlar üzerine 31 Aralık 1959 günü
Ankara’ya geldi. Ancak, bu defa ki gelişi basında tartışmalara yol açtı. Demokrat Partili milletvekillerinin
kendisini davet ettiği yönünde asılsız haberler yayınlandı. Said Nursi, bir gece Beyrut Palas Oteli’nde kaldı,
ertesi gün İstanbul’a hareket etti. İstanbul’da Divan Yolu’ndaki Piyerloti Otelinde bir gece kalarak talebeleriyle görüşüp
vedalaştı ve 3 Ocak 1960 gününün akşamında, Ankara’ya gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldı. Daha önceki Ankara
seyahatlerinde olduğu gibi bu defa da Beyrut Palas Oteli’nde kaldı. Ertesi gün talebeleriyle görüştü ve son dersini
yaptı. “Vasiyetnamem Hükmündedir” dediği son dersinde Bediüzzaman; kendi hayatından, sahabelerden ve Resulullahın
(a.s.m.) hayatından örnekler vererek, talebelerine istikametten ayrılmamalarını, müspet hareket etmelerini, iman
hizmetine ihlasla devam ederek asayişi muhafaza etmelerini tavsiye ediyordu.
6 Ocak 1960 günü saat 10:30 sularında Konya’ya gitmek üzere hareket etti. Konya’ya vardığında beklenmedik bir
manzarayla karşılaştı. Konya’nın bütün giriş çıkışları tutulmuş, her yerde güvenlik tedbirleri alınmıştı.
Bediüzzaman’ın arabasını gören polisler derhal etrafını kuşattılar ve takip etmeye başladılar. Kardeşi Abdülmecit’i
ziyaret eden Bediüzzaman, Mevlana’nın türbesini de ziyaret ederek Emirdağ’a gitmek üzere ayrıldı. Emirdağ’da dört
gün kaldıktan sonra 11 Ocak’ta tekrar Ankara’ya gitmek için yola çıktı. Ancak bu kez Said Nursi’nin şehir
merkezine girişi polis tarafından engellenmişti.62 Yaklaşık otuz yıl boyunca sürgünler ve mahkemeler yoluyla baskı
altında tuttuğu, her hareketini çok yakından izlediği ve fakat mahkemelerin suçsuz bularak serbest bıraktığı Bediüzzaman’ın
seyahatleri, hükümeti korkutuyordu.
Ankara’ya girmesi engellenen Said Nursi, Emirdağ’a geri döndü. Buradaki bir haftalık ikametinden sonra 20 Ocak günü
Isparta’ya gitti ve bir buçuk ay da burada kaldı.
Ramazan ayı geldiğinde, Bediüzzaman ağır hastaydı. Takvimler 19 Mart 1960 tarihini gösteriyordu. Said Nursi, yanındaki
talebelerine Urfa’ya gitmek istediğini söyledi. Arabası hazırlandı ve 82 yaşındaki Bediüzzaman ağır hasta haliyle
arabanın arka koltuğunda yola çıktı. 20 Mart’ta yağmurlu bir havada başlayan bu yolculuk, onun son yolculuğuydu.
21 Mart günü Urfa’ya ulaşıldığında talebeleri kendisine Halilürrahman Dergahı’nı göstermek istediler. Ama o yürüyemeyecek
kadar ağır rahatsızdı. Onu şehrin en iyi oteli olan İpek Palas Oteli’ne yerleştirdiler. Bu arada otele gelen
polisler, İçişleri Bakanı’nın emriyle derhal Isparta’ya geri dönmeleri gerektiğini tebliğ ettiler. Bunu duyan
halk otelin önüne toplandı. Polis, Bediüzzaman ve yanındaki talebelerinin ısrarla Urfa’dan ayrılmalarını istiyor
ve Ankara’nın emrini hatırlatıyordu.63 Bu baskı sürerken Bediüzzaman, 23 Mart 1960 günü, 27 numaralı odada sabaha
karşı vefat etti. Hayatı boyunca dayanılması güç acılara ve baskılara maruz kalmasına rağmen hayat tarzıyla bir
destan yazan Bediüzzaman, arkasında miras olarak 6000 sayfalık Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca Nur Talebesini bırakmıştı.
Büyük bir cemaatle kılınan cenaze namazından sonra Bediüzzaman’ın naaşı Halilürrahman Dergahı’nda kendisine
ayrılan türbeye defnedildi. Bediüzzaman’ın ahirete olan yolculuğunu duyan dostları ve talebeleri yurdun dört bir yanından
gelerek ziyaret ediyor, dualar okuyor, hatimler indirerek gıyabi cenaze namazı kılıyorlardı. Artık Urfa’dan kalabalıklar
hiç eksik olmuyordu.
Bediüzzaman’ın vefatından iki ay sonra 27 Mayıs 1960’da bir hükümet darbesi oluyor, Türkiye’de Demokrat Parti
iktidarı boyunca yaşanan demokratik ve İslami gelişmelerden rahatsız olan askeri çevre, iktidara el koyuyordu.
Alparslan Türkeş’in liderliğinde kurulan Milli Birlik Komitesi hükümeti, ilk iş olarak geniş çaplı tevkifler başlatarak
Demokrat Partinin ileri gelenlerini Yassıada hapishanesine topladıktan sonra, Bediüzzaman’ın kabrinin nakledilmesine
karar verdi. Kanuni prosedürü de ihmal etmeyen ihtilal komitesi, Bediüzzaman’ın Konya’da yaşayan kardeşi Abdülmecit
Nursi’den bir nakil dilekçesi alarak, 12 Temmuz 1960 gecesi Urfa’daki mezarını kırdırdı. Bediüzzaman’ın naaşı
askeri bir uçağa konularak Afyon askeri havaalanında indirildi ve yerini Abdülmecit Nursi’nin de bilmediği bir mezara
defnedildi.64 Hayatında iken O’nun varlığını istemeyenler, vefatından sonra da rahat bırakmamışlardı.
|